Mektup 4: Geleceğin Anahtarı

Bugün içimde kalan o bahsettiğim fikirlerden birisini anlatacağım. Bu fikir beni küçüklüğümden beri etkisi altına alan kahramanlarla ve süper güçlerle ilgilidir.

Ortaokul kaçtı tam hatırlayamıyorum, çocuk kitabımı bitirdiğim dönemlerdi. "Ulan" dedim. "Kitabın bitti. Şimdi ne yapacaksın? Hadi bir tane yazdın, böyle bitecek mi kariyerin? Geleceğin yazarı olmak yerine ilk eserinde zınk diye duracak mısın? Pes mi edeceksin?"

Gören de büyük yazarım zanneder, veledin biriyim halbuki. Ne eseri, yazdığım şeyler salak saçma çocuk şiirlerinden öteye gidemiyor. O zamanlarda yine kahramanların hastasıyım. Beni deliler gibi cezbediyorlar. Ben de uçmak, binaları patlatmak, yangınları söndürmek, insanları kurtarmak istiyorum. Her gece yatarken tek duam bu: Sabah uyanayım da bir süper gücüm olsun.

O dönemlerde pek yabancı dizi izlemiyordum. Alt yazı okumak sıkıcı bir işti. Üstelik izlemek istediğim türde diziler bulamıyordum. Bir tek "Heroes" diye bir dizi izlediğimi hatırlıyorum ablamla. (İngilizce söyleyince daha havalı değil mi? "Kahramanlar" o kadar da havalı durmuyor. Bana fark etmez, ikisi de harika bence.)

Dizinin konusu şu: Dünyada bir grup insan var ve bunların insanüstü yetenekleri var. Ve bu insanlar bir şekilde tanışıyor, olaylar cereyan ediyor. Onların birbirleriyle ilişkileri, "süper kahraman olma" hayalleri anlatılıyor. İnsansı hayatlar sürerken aynı zamanda içten içe kahraman olup olmadıklarını sorguluyorlar. Kimisi iyi kimisi kötü. Kimisi barış istiyor kimisi savaş.

"Aman ben artık ne yazarım?" sorgusunun ardından bir defter buldum ve bugüne dek hayran kaldığım tüm o insanüstü güçlerden kocaman bir liste yaptım. Karakterleri değil güçleri yazdım. Uçmak, ateş saçmak, akıl okumak gibi çeşit çeşit güç vardı. "Ben bunu yazarım." dedim. "Türkiye'ye kahramanları getiririm. Bal gibi fikir, aklım seveyim!"

Aklımı sevemedim.

Çünkü önümüzdeki iki sene boyunca fikre dokunmak aklıma bile gelmedi. Birkaç bölüm karalayıp bir dosyaya koyup rafa kaldırdım. Derslerime ağırlık verdim ve yeni tanıştığım lise hayatıma uyum sağlamaya çalıştım. Bu yıllarda ruhani şeylerle ve komplo teorileriyle çok ilgileniyor, sürekli araştırmalar yapıyordum. Bu araştırmaların bana kazandırdığı tek şey "boşa vakit kaybetmeyip gerçeklere kulak vermek" oldu.

İşte yine salak saçma araştırmalar yaptığım bu günlerin birinde temizlik yapıyordum ki elime bu dosya geçti. Defteri bir açtım ki içinden fikir akıyor. O gün daha ciddi bir şekilde "Türkiye'ye süper kahraman edebiyatını getirebilirim." dedim. Çok ciddiydim, fazla ciddiydim. O kadar fazla ciddiydim ki yine başaramadım. Ama tüm yazıları toplayıp kurguyu tamamlamayı başardım. Güzelce bir karakter listesi yaptım, ilham versin diye o tür dizileri araştırdım ve çok şey okudum. Süper güçleri akademik boyutta araştırmaya çalışıyordum. Çalışıyordum ki kitabım gerçeklikten kopuk olmasın. Uçan insanlardan bahsediyordum ve kitabım gerçeklikten kopuk olmasın istiyordum, evet.

İşte Lise3'e dek tüm kurguyu tamamladım, bölümleri güzelce sıraladım, karakter öykülerini tamamladım. Giriş ve sonuç kısımlarını da yazmıştım. Geriye oturup güzelce bir okuma yapmak ve eksik kısımları yazmak kalıyordu. Ama sonra başıma dünyanın en berbat şeyi geldi: Gerçek dünyayla tanıştım.

Yapmam gereken şey şimdi eserlerimi yok etmekti ama ben bu fikri yok etmek istemiyordum. Evet belki tüm şiirler falan gidebilirdi, tüm denemeler değersizdi ama bu fikir? Bu fikir bir baş tacıydı, o benim ilkimdi.

"Hadi be oradan!" dedim kendi kendime. Zaten o gün bu yalancı romantiklikten çıkmıştım. "Ne ilki? Ne saçmalıyorsun? Oldum olacak okulu bırak sadece kitap yaz." Düşüncelerim bu kadar ileri gitmişti çünkü. Hayalime kafayı takmıştım, çok takmıştım. Hatta oturup bir kısmını senaryoya dökmüştüm. Rüyamda kitabımın hikayesini beyaz perdede izleyip mutlu oluyordum.

Tabii bu durumdan çıkmak için elimden geleni yaptım. Önce kitabı iyileştirmem gerektiği kanısına vardım. Neydi o öyle kalabalık karakter kadrosu? Temizinden 50 kahramanımız vardı. Öncelikle bunları temizledim. E pek çok karakteri silmenin bedelleri de olacaktı. Böylece kurguda hatalar oluştu. Onları temizlerken diğer bölümler zarar görmeye başladı. Bir yandan acı gerçekler bir bir yüzüme vuruyordu: "Okunması için mi yazıyorsun yoksa sadece yazmak için mi? Türkiye'de süper kahramanların tamah görmemesinin bir nedeni olmalı. Demek insanlar bunu okumak istemiyor. O halde neden yazasın ki?"

Hikâyeye yüksek bir Anadolu motifi sokmak istedim. Fakat Anadolu motifi beraberinde ruhanilik getiriyordu, bu da kitabın bilimsel havasını bozuyordu. Sentez konusunda çok kötüydüm ve işi batırıyorum gibi duruyordu. Ne yapacaktım? Bunalmaya başlamıştım, elimden bir şey gelmiyordu. Hikâye artık acı çekiyordu. "Ne olur bırak yakamı!" der gibi yalvaran bir hali vardı.

Bir şeyi yok etmeden daha iyisini yapamayacağımı anladım. Böylece önce o eski taslakları, ardından yeni planları tamamen sildim. Elimde ne karakter listesi kaldı ne kurgu planı. Hepsi eşek cennetinin yolunu tutmuştu. Arkalarından çok ağladım ama olmuşla ölmüşe çare yoktu. Bana düşen tek şey onlara yakışacak bir merasimdi.

Merasimde uzunca düşündüm. Ne eksikti ne fazlaydı? Bir kere karakter sayısı fazlaydı, azaltmak zorundaydım. İnsanlar karakter sayısı çok olunca adları ezberlemekten öyküye vakit ayıramıyorlardı. Sonra süper güçler de fazlaydı, onları da hafifletecektim. Kahramanımız bir yumrukta düşmanını yenerse macera nasıl devam edebilirdi ki? Kahramanın ona yakışan bir engeli olmalıydı. Nasıl Süpermen'in kriptoniti, mutantarın insanlarla ırkçılık mücadelesi varsa benim kahramanlarımın da kendilerine has problemleri olmalıydı.

Başka bir problem, ruhaniliğin ve bilimin çatışmasıydı. Bu konu kafamı kurcalıyordu ve çok arada kalıyordum. Bunca uçuk şeyden bahsederken nasıl bilimi kullanacaktım? Mesela ateş saçan bir kadını bilimsel olarak nasıl açıklayacaktım? Popüler kültürde bunun pek çok denemesi vardı ve çoğu klişe içime sinmiyordu. “Kahramanlarımız bir uzay fırtınasına mı maruz kalmıştı? Yoksa radyoaktif örümcek tarafından mı ısırılmışlardı? Belki bir genetik mühendisinin deney fareleriydiler ya da kimyasallarla çalışırken üstlerine yıldırım düşmüştü?”

Bunun dışında hikâyenin yerini ve zamanını da tespit etmeliydim. Eski karakterlerden hoşuma giden bazı isimleri hafızama kazıdım ve bazı güçler üzerinde oynama yaptım. Güçleri hafiflettim ama daha karmaşık hale getirdim. Misal karakterimiz öylesine uçmuyordu. Adım adım ilerliyorduk; yeteneğini fark ediyor, yavaş yavaş kendisini keşfediyor, hikayesini kendisi yazıyordu. Böylece okuyucuyla karakter arasında bir köprü kuracaktım.

Önemli bir köprü de işte Anadolu motifiydi. Anadolu motifi dediğim şey yalnızca köylerden kasabalardan ibaret değildir. Öz Türkçe kullanmak, Türk şehirlerine ve gerçek mekanlarına yer vermek, Türk kültürü ögelerini hikayeyle bireşimlemekten (sentezlemekten) bahsediyorum. Birkaç bölümde bunu denemiştim. Kıyıda köşede kalmış kahramanları bir köye yerleştirmek ve Anadolu motifini cidden Anadolu içerisinde sunmak aklıma geldi.

Tüm kitabı yok etmemin ardından şu an sadece bir karakterin tanıtımını tamamladım. Ama geçmişteki o berbat yazılarıma bakınca bu birkaç sayfa daha çok hoşuma gidiyor. Böyle yazmam gerektiğini, hangi çizgide kalacağımı anlıyorum. Ruhanilikle değil bilimle, pek çok gönderme yaparak ve kahramanlar üzerinden bir mesaj vermek istiyorum.

Daha önceki yazıda Stan Lee'nin mutantlarının azınlıklardan bahsettiğini söylemiştim. Mutantlar yalnızca mutant değildi. Onlar siyahiler, uzak doğulular, eşcinseller, hippiler ve azınlık her kim varsa oydu. Azınlıklarla aynı dertlerden muzdariplerdi. Bölgelerinde sevilmiyor ve dışlanıyorlardı.

Kitabımda hayal gücünün ne kadar ön plana çıktığını bilmiyorum ama becerebilirsem ben de Stan Lee'nin yaptığını yapmak istiyorum. Türkiye'de çizgi roman okunmuyor. Ama kitap okuma oranı yükseliyor. Bu yüzden kitap yazmak, okunmayan çizgi romanlar yazmaktan ya da RTÜK'ün elinde esir tuttuğu medya dünyasında bir film çıkarmaktan daha mantıklıdır.

Türkiye'de ne kadar çok insanın kahraman olmak istediğini söylemiştim. Karakterlerimle Türkiye'de sadece ezilen azınlıklardan bahsetmeyeceğim, aynı zamanda onların hikayesini yavaş adımlarla aktararak gelecekteki kahramanlara da bir rehber olacağım. Okuyucu, kendisiyle özleştirdiği kahramanı örnek alarak nasıl kahraman olacağını öğrenecek. Belki de içinde yeni umutlar yeşerecek ve kitabım çok iyi bir amaca hizmet edecek?

Kitabı yazmadan bunu bilemem. Gerekirse üniversite hayatım boyunca, gerekirse hayatımın sonuna dek bu fikri yazmak istiyorum. Çünkü hayatımda hiçbir şey beni bu kadar çok kendisine çekmedi.

*Buraya TED'in süper güçlerin imkansızlığı hakkında yaptığı video serisini bırakıyorum:
https://www.youtube.com/playlist?list=PLJicmE8fK0EjcBM04Tz0UvUTJ3utyYD1G

Yorumlar

Popüler Yayınlar