Mektup 5: Canım Dilim Turkche

"Yazı dili olarak 1500, konuşma dili olarak yaklaşık 5 bin yıllık bir geçmişiyle Tanrı Dağları'ndan Alpler'e, Altaylar'dan Beş Parmak Dağları'na, Makedonya'dan Çin'e, Sibirya'dan Afganistan'a, Kafkaslar'dan Balkanlar'a 12 milyon kilometre karelik geniş bir coğrafi alanda konuşulan Türkçe, dünyanın en büyük dillerinden birisidir."

Türkçe, 8. yüzyılın başlarında yazılmış olan ve en eski örnekleri olarak sayılan Orhun Yazıtları'ndan tutun da günümüze kadar oldukça büyük değişimlere uğramış, onlarca dilden etkilenmiş, aynı zamanda onlarca dili etkilemiş, kelime haznesini yüzyıllar ilerledikçe daha zengin hale getirmiş ve başına gelen bin bir felaketten sürekli kurtulmayı başarmış bir dildir.

Türklerin İslamiyet'i kabulüyle Arapça ve Farsçanın; Balkanların fethi ile Rumca, Macarca gibi dillerin; Tanzimat ve Cumhuriyet zamanlarında ağır bir biçimde Fransızcanın; ve günümüz politik ilişkileriyle İngilizcenin etkisinde kalmıştır. Arapça ile bir edebiyat diline dönüşen Türkçe, bu dönemde en büyük eserlerini vermiştir. Türkçe istendiği zaman edebiyat dilidir, istendiği zaman bilim dilidir.

Bunun altında yatan temel sebep, Türkçenin eklemeli bir dil olmasıdır. Böylece yabancı dillerden aldığı kelimeleri kendi yapısına uydurabilir, kısa zamanda ve kolayca bünyesine katabilir. (Türkçe sondan eklemeli bir dildir. Ancak bir tesadüf olarak kelimeye göre farklılaşan pekiştirme ekleri kelimenin başına getirilir. örn. masmavi, sapsarı...)

Şüphesiz Türkçe dünyadaki birçok dilden daha eski ve köklü bir dildir. Diğer dillere göre daha fazla eskimiş ve yıpranmıştır. Cumhuriyet Dönemi'nde yapılan Harf İnkılabı ile birlikte köklü değişimlere uğramıştır. Dil elbette tıpkı kültür gibi dinamik bir yapıdadır. Dil canlıdır, sürekli kendisini yeniler, etkilenir ve etkiler. Ancak dil diğer dillerin etkisine gereğinden daha fazla maruz kalıyor ve kendi kelimelerini unutma noktasına geliyorsa, bu demektir ki o dil tehlikededir. 1928'de yapılan Harf İnkılabı'nın da asıl amacı budur. Türkçe çeşitli dillerin etkisine kapılmış; bu, halk için bir sorun teşkil etmeye başlamıştır.

Cumhuriyet sonrasında okuryazarlık oranının artması hedeflenmiş, bu doğrultuda çalışmalar yapılmıştır. Hasan Ali Yücel'in yardımlarıyla Köy Enstitüleri kurulmuş ve "arınmış" yeni Türkçenin taşralara dek ulaşması sağlanmıştır. Böylece okuryazarlık oranı hem doğuda hem batıda hızla yükselmiştir ve bu ülkenin gelişimi açısından büyük yararlar sağlamıştır.

TDK'nin 2011 yılında yayınladığı Türkçe Sözlük'ün 11. baskısında madde başı 77.005 kelime vardır. Bu kelimelerin yaklaşık %17'si diğer dillerden Türkçeye geçmiştir. Bu yüzde kanımca uygundur. Ancak dildeki bu yabancı kelimesi yüzdesi yükselirse, dili acilen temizlemek gerekir. Elbette daha önceden de önlemler alınmalıdır. Dükkan tabelalarında, verilen eserlerde Türkçe kelimler kullanılarak; Türkçenin nasıl güzel kullanılacağı hakkında halkı bilinçlendirerek, Türkçenin gelişimi için incelemeler yaparak bunu sağlayabiliriz.

Ancak önemli bir nokta da şudur ki; dili temizlememiz sırasında çelişkide kalmamız oldukça normaldir. Çünkü bu %17'lik kısım bizim konuşma dilimizin büyük bir kısmını kaplar. Dili temizlemek aslında "özenti" sebebiyle alınan kelimeleri temizlemektir. Eğer sürekli olarak kullandığımız, dilin kurallarına uydurduğumuz kelimelerini dilden atmaya kalkışırsak bu büyük bir hata olur. Böyle yapıldığı takdir de dil zarar görür, zayıflar, fakirleşir. Örneğin kök itibarıyla Arapça, ancak tarihsel açıdan Türkçe olan "cumhuriyet, belediye, devlet, hükümet, kanun" gibi kelimeleri dilden atmak büyük bir hatadır.

Ağacın büyümesi onu için budamak gereklidir, kökünden kesmek değil.

Bugün Türkçe, en çok konuşulan diller arasında - tüm lehçeleri sayıldığı takdirde - 5. sıradadır. Birinci sırada başı Çince çekmektedir. Onu İngilizce, İspanyolca ve (Urduca ile beraber sayıldığında) Hintçe izlemektedir. Bu dillerin ve diğer birçok dilin ortak özelliği - günümüzde - İngilizcenin etkisi altında kalmaktır.

İngiltere, eski yıllarda dünyanın birçok yerini elinde tuttuğu ve dünya devi olduğu için İngilizce bir "dünya dili" olmuştur. Bugün dünyadaki siber yaşamdan tutun da ekonomiye, borsadan tarıma, bilimden sanata ortak dil İngilizcedir. Haliyle bu gibi kelimeleri bünyelerine almak isteyen toplumlar çoğu kez yapı farklılıklarından dolayı kelimeyi dillerine oturtamamışlardır. Örneğin bugün Türkçemizde bulunan ambulans, amorti, aktör, dekor, departman, kamufle, fast-food, kota, losyon,komplo, kostüm, fermuar, fotokopi, popüler, misyon, restorasyon, şov, video, vizyon gibi kelimeler dilimize "gümrüksüz mal gibi" girmeye başlamıştır. Bu kelimelerin çoğu Fransızca kökenli olsalar da, ancak İngilizcenin bünyesine girdikten sonra yayıldıkları için dilimize de İngilizceden geçmiştir.

Bu gibi yabancı kelime işgallerinden kurtulan diller de olmuştur elbet. Bu diller dünya üzerinde oldukça sık ya da tam tersi çok nadir konuşulan dillerdir. Sanırım buna verilebilecek en iyi örnek İngilizcenin atası sayılan dil Almancadır. Almanya, dile girebilecek yabancı kelimelerin fazlalığını önlemek amacıyla bir dil topluluğu kurmuştur. Ne zaman diğer dillerde yeni bir icat, keşif, kelime ortaya çıksa bu topluluk kelimeyi inceler ve Almancaya uygun bir çevirisini bulur. Halka bu yeni kelime duyurulur ve böylece dil yabancı etkilerden uzak tutulur. (örn. Fransızca kökenli televizyon - tam Türkçesiyle uzak görüş - kelimesi yerine fernsehen - tam Türkçesiyle uzak bakan -)

Türkçede Cumhuriyet sonrasında dili yabancı kelimelerden kurtarmak amacıyla böyle işlere girişilmiş ancak başarılı olunamamıştır. TürkBilim sitelerinin yaptığı "Türkçe Karşılıklar Sözlüğü" örnek gösterilebilir.3 Bu adımların atılmasında - özentilikten olsa gerek - çok geç kalınmıştır. Ve hangi kelimenin atılması, hangi kelimenin kalması sonucunda karara varamayan "beceriksiz insanlar" bütün işi yüzlerine gözlerine bulaştırmıştır.

Aşk yerine sevi, saat yerine güngen, Türkiye yerine Türkey...
Allah aşkınıza, olur mu öyle şey?

Babil Kulesi efsanesinden bu yana ortaya çıkmış en mükemmel dildir, Türkçe. Başlı başına mücevherlerle dolu bir hazine sandığıdır. İçinde en pahalı elmaslardan, yakutlardan tutun da safirler ve incilere kadar envai çeşit zenginliği vardır. Bazı taşlar zamanla bozunur, değerini kaybeder. Bu hazine sandığını değerli tutmak bizlerin elindedir. Türk milleti elindeki bu paha biçilmez zenginliğin bir an önce farkına varmalı, atalarından aldığı derslerle artık bir şeyler yapmalıdır. Onu korumalı, onu en doğru şekilde gelecek kuşaklara aktarmalıdır.

Çünkü binlerce kıtaya yayılmış, binlerce topluluk tarafından, binlerce konuda, binlerce lehçeyle, binlerce hal içinde, binlerce kez konuşulan Türkçe işte bunu hak etmektedir.

Yorumlar

Popüler Yayınlar