Mektup 16: Bir Öğrencinin Notları
(Ocak 2018'de yazdığım sinirli bir yazı)
Şu günlerde durumum vahim. Önümdeki beş ay boyunca
hayatımda asla işime yaramayacak bilgileri, 5000 yıllık insanlık tarihini, tüm
bedenin anatomisini ve uzayı, insanlık tarihi boyunca yazılmış binlerce eseri öğrenmemi
istiyorlar. Bunların tümünden bizi imtihana sokacaklarmış.
Deli bunlar!
Bu beş ay boyunca eğlenmeyi, gerçekten duyarak müzik dinlemeyi, bir eseri doyasıya inceleyerek okumayı, bir kavramı ruhuma işlemeyi, oturup içsel dünyama adım atmayı, hayal alemlerimde uçarken klavyenin başında yazı yazmayı özleyeceğim. Büyük bir özlem duymaktan, geri dönüşümde tüm bunları becerememekten korkuyorum.
Beş ay bitince yeniden doğmuş anadan üryan bir bebek gibi olacağım. Bilgim sıfır olacak, sözüm sıfır olacak, hayallerim sıfır olacak, neşem sıfır olacak. Hatta öfkem ve hiddetim de sıfır olacak. Sıfır! Ruhumu tüketen koca bir sıfır! Hayatım kendi yapıtaşları içinde kişisel nizamıyla güzelce ilerlerken tüm bunları benden bir yana atmamı istiyorlar. Yazı yazmayacakmışım, resim çizmeyecekmişim, koşup oynayamayacakmışım, kendi çabalarımla doğayı keşfedemeyecekmişim.
"Doğa bilimi" dediğin doğada olur, adı üstünde. Fakat benden o doğa bilimlerini oturup hesap kitap yaparak, doğada görerek değil de yalnız ezberleyerek ve düşümde canlandırarak öğrenmemi ve aklıma kazımamı istiyorlar. Doğa bilimi gerçekte, kapıdan dışarıda olup biten olaylar silsilesiyken ben onu nasıl bir cebir denklemi gibi aklıma kazırım?
Bu, doğanın kendisine iğrenç bir ihanet değil midir?
Bakınız bundan birkaç on sene evvel enstitüler vardı. Enstitülerde hususi doğa ile içi içe ziraat dersleri verildiğini duydum. Fakat bırakın şimdi bize ziraat ve doğa ilmi öğretmeyi, bu adamlar kendileri ellerine kazma kürek alarak tarlada çalışmayı bilmiyorlar. Bunu kendisi bilmeyen bir adam bana nasıl öğretir? Bugünü tutmayı bilmeyen biri yarını nasıl tutar?
Ülkemin durumu vahim: Tarım sıfır, eğitim sıfır, hukuk sıfır, yönetim desen… Ekonomi zaten batmış. Merkez bankası karşılıksız para basıyormuş, medya idaresi hükümetin eline geçmiş ve özgünlüğünü tamamen kaybetmiş, akademi kadroları tamamen aile soyağaçlarından oluşuyor.
Üretim sıfır! Üretmeyip tüketen bir ülkenin geleceği var mıdır, söyleyin hele bana? Bir ülke, yalnız kahvehanelerinde kek yiyen yaşlı amcalardan ibaret değildir. Bir ülkenin özgün kültürü vardır, dili vardır, hele ki bunların hepsini geleceğe taşıyan bir de "genci" vardır.
Biz genç neslin bu ülkeden büyük bir intikam alması gerekiyor. Ya isyan edip bu ülkeyi biz kurtaracağız ya da pes edip kaçacağız. Aslında sayılar ortada: Son birkaç yılda aydın ve öğrenci kesimin dışarıya verdiği göç oranı %66 artmış. Düşünün, her 100 zeki insandan 66 tanesi dayanamayıp kaçıyor! Yarısından bile fazla!
Biz aydın öğrenciler ve gençler olarak sizin fikirlerinizin potasında eritilmiş geleceğe bakacağız ve şöyle diyeceğiz: "Yazık, keşke onlara yardım edebilsek." Fakat elimizden bir şey gelmeyecek. Siz de birer kan emici gibi halkı sömürmeye, onlara acı çektirmeye ve hatta tüm bunların hoşlarına gitmesini sağlamaya devam edeceksiniz. Siz sonsuz ışıklı saraylarınızda bilmemkaç metrekarelerinizin içinde uyuyun. Biz de teker teker terk edeceğiz bu ülkeyi. Sizin uykularınızda kaçacağız ve dünyaya daha iyi şeyler vermek için içimiz kan ağlayarak vatanımızdan ayrılacağız.
Bugün biz fakir olacağız, siz zengin olacaksınız. Tadını
çıkartın, gün doyasıya sizindir! Yiyin, için, sömürün, daha çok yol yapın,
işçilerin hakkını yiyin, kömür ve makarna dağıtın; halkı kandırın! Ama bir şey
var ki sakın unutmayın. Yarınlar, o burun kıvırarak baktığınız
"yarınlar" da bizimdir. Ve biz o meşhur yarınlarda bu ülkenin
intikamını sizden çok ağır bir şekilde alacağız.
Yorumlar
Yorum Gönder