Mektup 24: Kargalar
İki küçük bilye.
Kendi küçük sınırları içinde durmadan sağa sola koşturuyorlar.
Artık kargalar da beni korkutuyor. Her yerdeler! Sanki beni takip ediyorlar. O siyah gözleri, o simsiyah kafaları ve gagaları, üzerimden hiç ayrılmayan o dehşet bakışları ve o griye çalan boyunları... Birçok millette hep kötü talih sembolü olarak betimlenmişler. O kara suratlı nifak tohumlarına az bile bu. Onlar ölümün, kaosun habercileri.
O kesik gaklamalarda zehir şişesinin açık kapağından düşüp yerle buluşan damlaların "şıp" sesini duyabiliyorum. Bir karga da farklı olmaz mı arkadaş?
Önce tam önüne konar. Bazen tek, bazen sürü. O şişko kömür bedeninden çıkan cılız bacaklarını bir sarhoş gibi yuvarlayarak sana yaklaşır. Arada bir kara gagasını toprağa bandırıp çıkarır. Ve sonra oyun başlar.
Göz yuvalarının içindeki iki küçük bilye durmadan seni izler. Dünyanın en yıkıcı savaşlarında kullanılan ölümcül silahlardan daha ölümcüldür bu iki bilye. Kendi küçük sınırları içinde bir sağa bir sola yuvarlanır. Ne var ki tekrar üzerine dikilir. Etin kemikten sıyrılmasından, diş gıcırtısından ve tahtayı çizen tebeşir sesinden daha sinir bozucudur bu gözler.
Bu uzun bakışma bitti derken bu sefer de kanatlarını açar şeytanın yardakçısı. Savaş çığlığı benzeri gaklamalarla tepende dolaşmaya başlar. Tüylerle kaplı o kara hançerler ölümdür, salgın hastalıktır, yok oluştur. Kaosun Atlas'ı misali kanatlarının ardında kıyameti taşır. Tüyleri kan ve kemik kokar. Kara uçları sırta batan bıçak gibidir.
Tepende döner durur. Bacakları Voyvoda'nın kazıkları, ağzının içi dipsiz çukur Tartarus gibidir. İlk seferde de söylediğim gibi; o cehennem tellakları her yerdeler! Yürüdüğün arnavut kaldırımlı dar sokakta önüne çıkar, yolunu keserler.
Korkmalısın.
Unutma, sokağın sonuna koşamazsan
Gagalarıyla senin gözlerini oyacak
Ve etinle kemiklerini ayıracaklar
Yolun sonuna varmanın tek yolu;
Kanının içinde boğulup
Yaralı tırnaklarınla bedenini sürüklemen.
Hızlı davran!
Kimse ölümden kaçamaz hemen!
Yorumlar
Yorum Gönder