Mektup 25: Fatihim
(Okul gazetesinde yayınlanmış, geçmişten kalma bir kompozisyon. Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'a aşkından dolayı İstanbul şehrinin de ona aşık olduğu düşüncesi konu edinir ve şehrin ağzından bir anlatım yapılır)
Bugün senin gelişini kutladığım, bugün sana kavuştuğum, bugün senin şerefine kadehimi kaldırdığım gündür Fatihim. Bitti o uzun kabus dolu geceler, hiç biri yok artık. Artık sen benimsin, ben de seninim. Dediğini yaptın Fatihim, bir gece ansızın geldin ve krallıklarını imparatorluklarına kattın. Şanına bu yakışırdı senin. Hoş geldin Fatihim, hoş geldin!
Yıllar öncesinden seni bekledim durdum. Hep, var olmayacak gibi duran bir hayal oldun. Gecenin sessiz rüzgarları taş sokaklarımı okşarken kurduğum bir düştün sen. Her hülyamda yer alan kahramanım, her an gelebilir diye beklediğimdin sen. Bekledim Fatihim, yalnız bekledim. Yıllar geçti de sen gelmedin. Kaç krallık geçti, kaç kuşatma oldu, kaç yuva yıkıldı ve kaç aile yok oldu? Hepsine dayandım ve seni bekledim. Bir gün müjdeni duyarım umuduyla sokak köşesinde soğuktan iki büklüm olmuş da ısınmaya çabalayan bir kız gibiydim. İşte sonunda sen o küçük kızın ısınacağı ateşsin.
Müjdeni alır almaz daha bir heyecan sarmıştı beni. Çünkü işaretler, fethin her an daha yaklaştığını haber veriyor; bana unutulmayacak bir zafer tahayyül ettiriyordu. Mesela bir gece karanlığında yıldızların sönüp de Ay'ın ikiye bölündüğünü gördüm.
O an senin geldiğini sanmıştım Fatihim.
O kadar heyecanlanmış, o kadar heyecanlanmıştım ki çevremdeki denizler kabarmış, sokaklarıma taşmıştı. Evler ansızın yıkılmış, bedenim üstünde gezen tüm aç köpekler mutluluğuma eşlik etmişti. O akşam tüm Bizans halkının başı ağırmış, hiçbiri uyuyamamıştı.
Sonradan, oldukça uzaktaki dostlarımdan son peygamberin doğduğunu öğrendim. Onun sen olmadığını anlamam uzun sürmedi. Olsundu Fatihim, ben seni yine de beklerdim.
Öyle de yaptım. Dişimi sıktım ve inatla bekledim seni. O zaman kadar üstümdeki tüm rezilliklere katlandım. Her gün bu soyun ayakları altında çiğnenmeye razıydım. Dua ettim son peygambere, bana bir haber yollasın diye. Gecenin fısıltısına karıştı dualarım, ulaştılar son peygambere. Doğudaki dostlarımdan duydum yine bu haberi de... Bir gece ansızın geldi peygamberin müjdesi olan haber, ağlarını örmekteydi sabırla kader.
"Kostantiniyye bir gün elbet fetholunacaktır. Onu fetheden kumadan ne güzel kumandan, onun askeri ne güzel askerdir."
İşte o zamandan beri seni bekleyip durdum Fatihim. Şükür, işte geldin sonunda. Getirdi bu kara topraklar seni bana. Sonunda fethedeceksin beni, biliyorum bunu. Kavuşacağım sana.
Kılıcınla havayı nasıl kestiğini hissedebiliyorum. Tıpkı havayı kesişin gibi Bizanslıları da kes Fatihim. Üstümden Bizansılıların kazı köklerini, parçala o katı yüreklerini. O keskin ve parlak kılıcın kanla bulanmış. Kanlar seni üzmesin Fatihim. Korkma kandan, beni almanın tek yolu budur. Korkma fetih yolunda şehit düşenler için. Onlar artık benimledir. Ben toprak ana artık onların da anasıyım. Hepsini içime çekeceğim zamanla, sonra bir güzel yeryüzümle yoğuracağım şehit bedenlerini. Arşa yükselmelerini izin vereceğim sonra. Arkalarından el sallayacağım onlara.
Oysa eski soyun ölenlerine hiç acımayacağım. Her an onları daha çok içimde tutacak, gitmemeleri için çabalayacağım. Ruhları her tekrar uyanışta çamurumla boğulacak, boğulacak. Onları yerin dibine sokacağım.
İşte tam karşımdasın Fatihim. Gözlerindeki sevinci görebiliyorum. Ama bir o kadar yorgunsun da. Biliyorum Fatihim, biliyorum gemileri karadan yürütmenin ne kadar zor olduğunu. Biliyorum onca şehidin ölümünü kabul edemeyişini. Onlar ölmemiştir Fatihim, dön de orduna bir bak! O şehit erlerin ruhlarını tekrar görebilirsin saflarda. Onlar seninle olacaklar ben var oldukça.
Yeryüzümün altındaki tünellerin farkındayım. Canım yanıyor Fatihim. Evet, canım çok yanıyor hem de. Yalnız onda da değilim, yere düşen her cesetle daha da acımaktadır yüreğim. Mızrağın girdiği ve kılıcın kestiği her yarada... Her yerde zaferinin kokusu var senin. Ordundan yükselen Allahuekber nidalarının yankıları kiliselerin içine dek ulaşıyor. Papazların ağlaşarak koşuştuğunu görebiliyorum. Korkudan tir tir titremekte kadınlar. Çocuklar, heyecanla çiçek topluyorlar; senin geleceğini çoğu kabul etmiş artık.
Hadi Fatihim, bitir artık şu bekleyişi. Artık sabretmek istemiyorum. Ey Fatih, artık gel de gir sınırlarımdan. Yık artık şu utanç duvarı olan yıkılmaz dev surları. Sapla artık kılıcı kralın göğsüne. Öldür onu da hiçbir engel kalmasın ikimizin arasında. Ben kavuşayım sana, sen de kavuş bana.
Gece uyuduğunda bir kabus gibi değil de tatlı bir rüya gibi gireyim uykularına. Sen beni uzun uzun seyret, ben de seni... Yıllardır içimde birikmiş hasretimi seninle gidereyim. Kurusun sabırsızlık, kurusun düşsün toğrağa bir kuru yaprak gibi. Onu da zamanla yok etsin toprağım. Artık kimse beklemesin birbirini, benim seni beklediğim gibi.
Mart 2017
Yorumlar
Yorum Gönder