Mektup 75: Şirketin Adamları
“Boşa kürek çekiyoruz!” diye hiddetlendi. Öfkeden kıpkırmızı
olmuş, yumruğunu sımsıkı kapatmıştı. O yumruğu henüz masaya vurmamış olsa da
herkes bunu istediği an yapabileceğini biliyordu. Herkes ondan korkuyordu ancak
çenelerini kapatacak değillerdi artık.
“Boşa kürek falan çektiğimiz yok.” dedi gözlüklü olan aynen
bağırarak. Cevap vermekten, sesinin yüksek çıkmasından korkmuyordu artık. “Bizi
her seferinde benzer tehlikelere sürüklüyorsun. Senin şımarık arzularını
kontrol edemediğimiz için bugün bu haldeyiz.”
“Ne yapalım?” diye tekrar sözü aldı. “Ne yapalım peki? Senin
gibi saklanalım mı?”
“Biz saklanmıyoruz.” Ellerini açmış, daha dostane konuşmaya
çalışıyordu. Sesi alçalmıştı şimdi. “Güvenliği sağlıyoruz. Sağlıyoruz ki
sakince işimizi halledebilelim. Biliyoruz, bizi engelleyen şeyler var ve
bazıları da aramızda bulunuyor.”
“Her şey bitti şimdi bana sallıyorsun.” Bu bir ötekiydi.
Diğerleri gibi ayağa kalkmamış, oturduğu rahat yerden konuşuyordu. Bakışları
görece daha korkak, omuzları çöküktü. Bu adam, zavallı, rengi neredeyse
grileşmiş halde kendi içine çöküyor gibiydi.
“Sana sallayacağım tabi.” Diğeri de ona arka çıktı bu sefer.
“Herif haklı, ortak bir karar vermeyeduralım hemen işi mahvediyorsun.”
“Çünkü korkuyorum.” dedi dudakları titreyerek.
“Hay senin korkuna…” Eliyle masaya vurup yerinden fırladı.
Öfkeyle dışarı, bir sigara daha yakmaya yöneldi. “Sizinle muhabbet hiç
sarmıyor. Kafamı dinleyip geri geleceğim.”
Öteki hemen yoluna durdu, gitmesine engel olmaya çalıştı.
“Bu sefer öyle yağma yok, gidemezsin. Otur, bu işi güzelce konuşacağız. Bu işi
bugün burada halledeceğiz.”
“Çabalarını anlıyorum.” Dışarısını falan unutup çoktan
sigarasını çoktan yakmıştı. “Ancak her seferinde aynı hüsranla sonuçlanıyor.
Her seferinde elimize yüzümüze bulaştırıyoruz ve yine berbat ediyoruz. Gel, bu
kez birbirimize girmeden buradan dağılalım. Bunlarla iş olmaz.”
“Ben öyle düşünmüyorum.” Bu sefer konuşan, masanın ta öteki
ucundan bir başkasıydı. Işığın ulaşamadığı tarafta konuşmanın en başından beri
gıkını çıkarmadan oturmuş, dinlemiş, analiz etmiş ve nihayet kendisine söz
hakkının geldiğini düşünmüştü.
“Hazretleri nihayet ağzını açabildi.” dedi sigarasını
silkerek.
“Düşüncelerin bizim için önemli.” dedi diğerini eliyle onu
ittirerek.
“Bunca adam, bir odaya tıkışmış küçük çocuklar gibi kavga
ediyoruz. Bu kavga ne zamandır sürüyor? Altı ay mı oldu, sekiz ay mı?”
Elimizden gelen ne? Hayır, hayır elimizden hiçbir şey gelmez. Gelemez çünkü biz
karar merci değiliz. Burada kendimizi paralamaktan başka hiçbir şey yaptığımız
yok. Aldığımız tüm kararlar, ne kadar mantıklı veya işe yarar olursa olsun,
oralarda bir yerlerde boşluğa doğru düşüyor ve sonsuza dek kayboluyor.”
“Ben de bunu diyorum. Boşa kürek çekiyoruz.” Parmağıyla
adamı işaret ediyordu.
“İki buçuk yıl.” diye düzeltti az önce söylenen sözleri
önemsemeyerek.
“Boşa giden iki buçuk yıl…”
“Boşa falan gitmiş değil.” dedi ve başını karanlıktan
çıkardı. Şimdi yüzünün hatları tamamen belli oluyor, ışık altında net şekilde
kim olduğu seçilebiliyordu.
“Bir planın var.” dedi sigaralı gülümseyerek.
“Onun planları beni korkutuyor.” diyerek daha çok koltuğa
gömüldü diğeri.
“Yine de dinlemeye değer.” dedi ortamı toplamaya çalışan.
“Eğer planın işe yarar gibiyse, bu sefer hiç beklemeden işe koyuluruz.
Elimizden gelen her şeyi yaparız.” Korkak olana döndü, yakasından tutup
sandalyesinde doğrulttu. “Değil mi?”
“Deneriz.” dedi zorla doğrularak. Bu sefer yakasından tutan
onu sarsınca suratı buruştu, endişeyle hatasını düzeltti: “Evet, evet her
şeyi…”
“Nedir bu plan?” Bu sefer konuşan, baştan beri hiç söz
almamış bir başkasıydı. Onun da korkak olan gibi kemik çerçeveli gözlükleri
vardı. Fakat ne onun kadar laubali ne de onun kadar endişeliydi. Aksine,
masadaki herkesten daha soğuk kanlıydı. Parmaklarını kavuşturmuş, bir psikolog
edasıyla onları dinliyordu. Sanki bu yeni planın tüm eksiklerini gidermeyi
düşünüyor gibiydi.
Karanlıktaki planını anlatmaya koyuldu: “Bir zamanlar bize
yardımcı olabilecek insanlar vardı; bilirsiniz, hatırlarsınız. En başta tüm bu
muhabbetleri yapmamıza gerek olmayacak bir plan vardı zaten. Her şey hazırdı,
herkes hazırdı.”
“Eski planı diyorsun.” Şimdi ayaktakiler de oturmuş onu
dinliyorlardı.
“Evet, onu diyorum. Ne bir eksiği ne bir gediği vardı. Belki
biraz zahmetli olmakla suçlanabilir ancak artık kaç kişiyiz?” Gözüyle masadaki
adamları saydı. “Yeteri kadar kalabalığız. Biri vazgeçerse, yorulursa, başına
bir iş gelirse diğeri bu yolda devam edecektir. Yalnız değiliz, hiç de olmadık.
Bizi yalnızlaştırmaya ve kaynaklarımızı yok etmeye çalıştılar ancak işte şimdi
buradayız.”
“Eski planlar muazzam bir kaynağa ihtiyaç duyuyordu.” diye
duruma açıklık getirdi psikolog tipli adam. Yüzü masadaki herkese dönüktü fakat
plan sahibine dönüp devam etti. “Bu kadar kaynağa yeniden nasıl erişeceğiz? Ne
şu an elimizde bulunuyor ne de alabileceğimiz kolay bir yerde.”
“Biliyorum. İşte bizim asıl görevimiz de zaten bu kaynağı
yeniden bulmak. Onu nasıl kaybettiğimizi, nasıl eritip yok ettiğimizi iyice
analiz edebilirsek yeniden elde etmenin de bir yolunu bulabiliriz. Hiçbir şey
vardan yok, yoktan da var olmaz. Onu kaybettiysek, yitirdiysek yeniden bulur,
yeniden oluştururuz.” Kendini tekrar etmek uğruna bir elini doğrultup
salondakileri gösterdi. “Bakın, burada kaç adamız. Hepsi birbirinden güçlü,
hepsi birbirinden yetenekli.”
“Motive edici konuşmanızı takdir ediyorum,” Bu sefer
psikolog şüpheliydi. “Fakat kaynakların yok oluşu tek problem değil. Bu eski
planlar tarafımızca incelenmiş ve tabiri caizse biraz hayalperest
bulunmuşlardı. Bunun için ne yapacağız?”
“Üstlerinde çalışıp günümüze uyarlayabiliriz.” dedi istekli
olan.
“Bu kısıtlı kaynaklarımızı ve zamanımızı daha çok tüketir.”
“Haklı.” dedi plan sahibi. Her tarafa hak veriyor, her
tarafı hızlıca bir araya getirmeye bakıyordu. Başarılı oluyordu da. Salonun
bugüne kadar böyle sessizce birini dinlediği görülmüş şey değildi. Kimse eski
planlara dönmek gibi çılgınca bir teklifte bulunmamıştı. Ne kadar imkansız
durursa dursun karanlıktakinin tok ve kendinden emin sesi kendisini kabul
ettiriyordu.
Devam etti: “Bu yüzden eski planları olduğu gibi kabul
etmeyi öneriyorum.”
“Siz kafayı mı sıyırdınız?” dedi en başta istekli olan. Bu
telaş karşısında sigaralı kendini tutamayarak gülmeye başladı. Az kalsın
sigarası dudaklarının arasından düşecekti ki son anda ağzından aldı dalı. Ötekinin
sırtına vurup sıvazladı. “Hani az önce deliler gibi onaylıyordun. Şimdi ne oldu
da bu adam kafayı sıyırdı. Sırf eski planlar olduğu gibi kabul edilsin dedi
diye mi?”
“Bana öyle bakma.” diyerek diğerinin elini omzundan sertçe
çekti. Tekrar karanlıktakine döndü. “Bu eski planlar bir nevi çocukça şeylerdi.
Gerçekten olduğu gibi onları kabul etmek toplum ve diğerleri tarafından saçma
karşılanabilir.”
“O yüzden bu projeyi sağlam kafalılar yönetecek.”
Karanlıktaki elini kaldırıp onu susturmuştu. “Ayrıca şu da var ki çocuksu
bulduğumuz o arzular bir zamanlar gerçekten işe yarar şeylerdi. Bir çocuğun
bağlandığı sevgi ve istençle bağlanmazsak onları nasıl gerçekleştirebiliriz
ki?” Bir süre durup salonun kendine gelmesini bekledi ve diğerine döndü.
“Yanlış mıyım doktor?”
Söz tekrar psikolog tipli herifteydi. “Kısmen işe yarar. Ama
ona da katılıyorum çünkü bu planların ayrıntılarına bakarsanız siz de
göreceksiniz ki işe yaramayan bazı kısımlar var.”
Karanlığın içinden bir dosya fırlattı plan sahibi. Dosya
psikoloğun önüne dek süründü ve nihayet hedefine varınca da doğru yerde durdu.
“Bu eksiklikleri kastediyorsanız artık varlıkları söz konusu değil. Hepsini
hallettim, hepsini düzenledim ve değiştirdim.”
Psikolog gözlerine inanamadı. Gözlüklerini düzeltip
incelemeye koyuldu. Kendisinin yapacağı bu meşakkatli işi öteki çoktan
halletmiş, marifetinin gururuyla gerinerek diğerlerine sonucu sunuyordu. Onun
kendi içinde yaşadığı ve eriştiği zevki düşündü. Bir yanı kıskandı, bir yanı
sevindi. Sayfaları hızlı hızlı çevirerek incelemeye devam etti.
“Bunlar öyle tek adamın düzelteceği şeyler değil.” dedi
sigaralı şüpheyle.
“Aslına bakılırsa öyle. Çünkü pek çoğu yanlış anlaşılmış,
pek çoğu hedefinden sapmış ayrıntılar. Tek ihtiyaçları olan üstlerine biraz
düşünecek bir kafa. Başka bir şey değil.”
“Bu gerçekten uzun sürecek.” İncelemeye devam ediyordu.
“Bunlar on yıllara uzanan planlar. Hepsinin üstünden gelmek bir ömür sürer.
Bizler bunu nasıl yapacağız…”
“Bizler ve mirasçılarımız.” diye düzeltti onu karanlıktaki.
“Biz bu odadakilerden fazlasıyız, doktor. Hepimizin çocukları, torunları var.
Onlar bunu miras alacaktır.”
“Onları tehlikeye atacağız.” dedi korkak olan. Uzun süredir
sessiz ve düşünceliydi. “Bu delinin söylediklerinden daha tehlikeli. Tüm
önerileri reddediyor ve bir sonraki toplantıya ertelenmesi için oylama
sunuyorum. Kabul edenler?”
“Bana bir daha deli dersen…” Şimdi sigarasını söndürmüştü.
Parmağıyla tehdit ederek korkağın üstüne yürüyordu. “Kimse bu saçma oylamaya
katılmayacak.” Korkak, sandalyesinde daha çok oturduğu yere gömüldü. Omuzları
daha çok kırıldı, başı daha çok içe katlandı. Fakat biraz sonra dayanamayarak
ayağa kalktı. “Burada güvenliğimizi bir tek ben mi düşünüyorum?”
“Elbette hayır.” diyerek onu sakinleştirmeye çalıştı
psikolog. “Hepimiz güvende olmak istiyoruz ancak risk almadan da hiçbir şey yapamayız.
Elimizde olmayan sebeplerden şu an böyle bir konumdayız dostum. Ne geriye ne de
ileriye gidebiliyoruz. Ya sonsuza dek durduğumuz yerde durup bu şirketin ve
birliğin batmasına göz yumacağız ya da risk alıp gerçekten ileriye doğru
sıçrayacağız. Düşmek ya da düşmemek tamamen bizim ellerimizde.” Ayağa kalktı ve
herkese döndü. “Bu sıçrayışta düşmeyeceğimize inanıyorum. Bunun üstesinden
gelebiliriz.”
“Dilerseniz,” diyerek tekrar söz aldı karanlıktaki. Korkağın
endişelerini gidermek istiyordu. Zekasının bu grup için elzem olduğunu
düşünüyordu. “Size tüm detayları anlatırım. Sonra eğer gitmek isterseniz
gidersiniz. Dilediğinizi yapmakta özgürsünüz azizim.”
Azizim lafı onu yeteri kadar pohpohlamıştı. Biraz olsun
ellerinin titremesi durmuş, gözlerindeki korku azalmıştı. “Tamam, o halde.”
dedi. “Deneyelim ve nasıl haklı çıktığımı görelim.”
Karanlıktaki mutluydu. Ayağa kalkarak ışığa doğru yürüdü. “O
halde ilk planı, düzenlediğim haliyle son kez gözden geçirmeyi ve uygulamayı
oylamaya açıyorum. Kabul edenler?” Elini kaldırmayan kimse kalmamıştı. Öteki
hızlıca elini indirip bir sonraki sigarasını yaktı. Canı deliler gibi tüttürmek
istiyordu şimdi. “Cayır cayır yanacağız anasını satayım.” dedi dudaklarına yeni
dalı koyarken.
Yorumlar
Yorum Gönder