Mektup 97: Gece Nöbeti

Gelmiştir bir kenardan ansızın ayyıldızlı gece
Öğrenir tonton hamınnesi torunlarıyla abece
Hiç de üşenmeden gıdım gıdım heceleyerek
Bir deftere itinayla geçirip inci gibi işleyerek

Yağmur bulutlanır yüzüne damlalar ayrı ayrı
İnerler tepelerden ve çıkarlar gerisingeri bayrı
Cümbüşün ortasında oynaşır çamurlu sayrı
Kızar camdan Tanrı: “Bu mudur bunun yeri?”

Halbuki bulutlar şimdi kızgın demir ocağı
Şişerler patlarlar devirirler yüce kapkacağı
Dağ kadar suyu gökten boşaltmak kolay mı?
Küfeleri gibi hamalların, çalışırlar dişleyerek

Ki Arnavut taşlar üstünden de sarhoş zikzaklar
Geçer durmaz, sövmeğe devam şişenin dibine
Devam eder “İnin ulan en derine, daha derine!”
Çığırır halden anlamazlar sabahı beşleyerek

Kutsal cümlelerdir bunlar ve kutsal sular üstünde
Yine çok kutsal taşlara basarak arşınlarlar sokağı
Kutsal kadehleri içip koyup alınlarına yirmi beşleri
Görürler kutsal güneşin doğduğu o kadim yumağı

Bulutlara bürünmüş, ağzında pis tatlarla uyanan
Güneş der “Kalk şimdi, içme ne olur bu sabah”
Lanet okur sarhoş onu duymayıp yalnızlıklarına
Döner sızar kalır yine bu kutsal kaldırımlarda

Halbuki hani melekler girmezdi içkinin olduğu
Evlere ve odalara… Evlere ve odalara...
Taşımaya devam eder biçare nur zavallılar
Yağmuru damlaları aralarında becayişleyerek

İşte dünya böyledir, bir yüzü açık ufacık mikâp
Şişe minare, kaldırım minber, çeşmeler mihrap
Ayıptır söyleme, gelir kutsal yağmurlarla istibdat
Ve damlalar tutuklar şehri topyekun asayişleyerek

Yorumlar

Popüler Yayınlar