Mektup 101: En Sert Yerinden
İyi insanların saklanması, gizlenmesi ve geride kalması
kadar bu dünyada daha çok acı veren bir şey yoktur. Çünkü gerçek güçlerini
saklayan iyiler, güçsüz iyilerle böylece bir kefeye konur. Kötüler de zanneder
ki tüm iyiler güçsüzdür. Halbuki iyler harekete geçseler görecekler ki dünyayı
yerinden oynatmak için kaldıraca da ihtiyaç yok. Bir ufak dokunuş, bir hoş söz,
bir erdemli davranış bile kötülüğün iskambil kulelerini yıkmaya yeter. Ama ne
zaman ki iyilik uyur ve asırlar sonra uyanır – eyvah, işte geç kalmıştır –
örgütlü kötülüğün fildişi kuleleri karşısındadır artık.
Hani bir zamanlar demiştim ya: İnsanın zihninde kendi
iyiliğini isteyen tek bir düşünce yoktur. Şimdi fikrim genişledi. Diyorum ki:
İnsanın yalnız zihninin içinde değil dışında da iyiliğini isteyen en ufak bir
düşünce yoktur. Çünkü Kant’ın ödev ahlakında dediği gibi “Çıkarla iyilik,
iyilik olamaz.” zaten. Şu halde bırakalım eli yabancıyı, beni bunca sene
yetiştirmiş anam babam hocalardan da hiçbir yardım bekleyemem. Çünkü tüm
erdemli ilişkilerimizi “erdem için çabalamadan ona yakın olmak gayesiyle”
geliştiririz. Topun altına girip bir kurtarıcı, bir mesih, bir toplum savaşçısı
olmak istemeyiz. Zahmetlidir, yorucudur, bıktırıcıdır. Bizler daha ziyade
kurtarıcının en yakınındaki kişi olmak isteriz. Güce yakın olmak ancak güç için
çabalamamak isteriz.
“Üst-insan olalım.” değil de “Ne olur üst-insanı yaratan
yahut onun dostu olan biz olalım.” derler. Yatalak adamın eşini kendini
cennetlere layık görür, hakları sözlerle savunanlarsa dünyanın biricik
kurtarıcılarıdır. Bakın, bu dünyada kötülük yoktur. Adi kötülüğün hepsi erdemli
sanılan bu ikiyüzlülüklerden doğar.
Moderniteyi reddet akımı belki de haklıdır. Çürümüş bir
dünyanın başına defne tacı takarak onu iyileştiremez ve diriltemezsiniz. Hayır
efendiler, politik doğruculukla ilerlerseniz bir adım öteye bile varamazsınız.
Kürt’ü, Arap’ı, Afgan’ı, mongolu, körü, sağırı, zenciyi bile söylemeye
utanırken ve tüm bunları “İşte insandır!” lafından bir başka kullanırken nasıl
kurtulmayı beklersiniz! Böyle yaparsanız bütün modern elinizde kalır, bir
cesetle el sıkışmış sayılırsınız.
Nietzsche insanın, üst-insan ve hayvan arasında bir köprü
olduğunu söylerken haklıydı. Ve nasıl ki cesetler gün gelir gömülür, çürüyüp
etrafa pis kokularını yaymamaları için, çürük tahtalı bu modernite köprüsünden
geçince de bizler hiç acımadan yakalım ve ateşe verelim onu iplerinden.
Topyekûn çürük insanlığımıza hatta daha kötüsü hayvanlığımıza geri dönmemek
için.
Kabul et üst-insan, uyan aydın kişi! Sen köprüyü yakmazsan
senin üstlüğünde hak sahibi olduğunu iddia eden eski dünyanın insanı bir
canavar gibi çullanacak üstüne. Bu hayvan bozmaları ellerinde meşalelerde
köprüden karşıya geçmek isteyecekler. Bizim ağlayarak, tırnaklarımızla inşa
ettiğimiz bu köprüyü bizim sırtımızda geçme cüretini gösterecekler. Daha da
kötüsü yeni kıyıda yer kalmayınca, önce seni sonra senin gibiler atacaklar
uçurumdan aşağıya. Kendi hayvanlıklarına ve aç iştahlarına daha çok yer ve kaynak
kalması için…
Ne rahatsın şimdi! Bana olmaz dediğin bu uçuk senaryolar
eşiğinin hemen dışında. Dikkatli bak, Hallacı Mansur’u katleden, Bruno’nun
ateşine odun atanlar da onlardı. Aramızda birkaç yüzyıl mesafe var diye niçin
kendini güvende zannedersin? O çok güvendiğin, seni koruyacak sistem de halbuki
kötüler tarafından inşa edilmiştir. Yalnız onları değil, seni de uyuşturmak ve
kandırmak niyetindedirler. Acilen uyanmalısın üst-insan. Aksi halde gülerim
ağlanacak haline…
Yorumlar
Yorum Gönder