Mektup 111: Çalışma Tarzım, Benzeyen Aşklar ve Unutmak
![]() |
-orada oturuyorum ancak orada değilim- |
Çalışma Tarzım
Fark ettim ki kendime has bir çalışma tarzım var. Özellikle lise yıllarım bittikten sonra bir kez bile adamakıllı bir masaya oturarak çalıştığımı hatırlamam. Dağlar kadar içerik tüketmiş, ders videolarını yalayıp yutmuş, sayfalarca ders notu yazmış olabilirim ancak bunların hiçbirine aktif bir çalışma denemez. Bu çalışmalar sırasında zihnim aynı anda binden fazla yerde bulunur. Berrak bir kafayla önümdeki konuya odaklanamam.
Fakat işte bugün teyzeme gittim ve bir şey denedim. Sinir bozucu muhabbetin ve televizyon gürültüsünün içinde çalışmak. Elli dakikalık bir çalışmada, hayatımda hiçbir an bilmem ki kafamın içindeki sesler bu kadar sussun. Etrafımda onca ses olunca, onlar yabancı ve sevmediğim şeylerdir, içimdeki sesler susuveriyor.
İlk hipotezim şu ki galiba ben lise hayatım bitesiye değin bu şekilde çalışmaya alıştım. Salonda köşede bir masada, bilgisayarımdan ve odamın sessizliğinden uzak, gürültü ve kaosun içinde… Ki küçükken de oyun ortamın buydu zaten. Ve halen lisedeki o bilgiler tazedir. Çözdüğüm soruları dün gibi hatırlarım. İkinci hipotez şu ki sanırım bu, beynimin günlük uyaran ihtiyacını karşılamakla oluyor. O kadar kaos olunca, beynim fazladan kaos çıkarmaya gerek duymuyor. Ve dışarıdaki kargaşa arasından sıyrılarak kolayca buluyor huzurla sükûneti.
Lisede de hatırlarım, servis şoförümüz daima müzik açardı. Ben ise o yolda mazlumca kaç kitap bitirmişimdir. Sokrates’in o büyük savunusu, Evliya Çelebi’nin seyahatleri, Sabahattin Ali’nin mektupları… Halen dün gibi aklımdalar, şaşılacak şey doğrusu.
Benzeyen Aşklar
Hoşlandığım kişilerin birbirine çok benzediği fikri aklımda beliriverdi. Eskiden aşklarım birbirinden apayrı karakterler diye düşünürdüm ki dünya görüşü olarak hala böyle olduklarına kaniyim. Ama gel zaman git zaman sanki normal dağılımı oluşturmayı başardım ve cidden çoğunun siması birbirini andırmaya başladı. İlkin hepsi gözlüklü, uzun, ince karakterler. Yürüyüşleriyle ve giyim tarzlarıyla dikkat çekiyorlar. Sonra konuşma üslupları da birbirine benzer. Böyle dört beş kişi sayılabilir. Tabi bunun bana bir faydası olmaz. Belki gelecekte başka buna benzer bir karakter görürsem ondan uzak durmayı akıl edebilirim.
Unutmak
Yaptığımız son konuşmaların birinde “Sen zaten her şeyi unutuyorsun.” cümlesi canımı yaktı. Bu dünyada önemsediğim şeyler var. Bazen bu önemsediğim şeyler önemsemem gerekenlerin önüne engel ediyor. Zevkler ve görevler arasındaki yarış gibi, önemseyecek çok şeyim olduğunda bazılarını kaybediyorum. Dünyayla ve şeytanımla mücadelem, sosyal ilişkilerimde sıkça alık ve geri kalmış hale sokuyor beni. Böyle bir dertten mustaribim.
Elimden geleni yapıyorum aslında ve gizli kahramanlığı da seviyorum. Oradan bakınca bir odun gibi duruyorum bazen. Ama kimi kolladığımı ve kim için canımı tehlikeye attığımı yalnız Allah bilir. Romantik değilim belki ama karşımdakini düşünüyorum. Dünyaya rağmen düşünüyorum, büyük bir fedakârlıkta bulunarak. Yine de bazen bunun ve unutmaların arkasına sığınıyorum.
Sorumluluklarımı bilmeliyim, onlardan kaçmamalıyım, onları görmezden gelmemeliyim. Kahraman olduğum kadar bir eş, dost, iş arkadaşı ve evladım. Rollerimi oynamadıkça, üzerime düşeni yapmadıkça tüm dünyanın kahramanı olsam ne yazar?
Yorumlar
Yorum Gönder