Mektup 118: Faydanın Görünmezliği İlkesi Üzerine

Bazı şeyler vardır ki etkilerini yalnızca sonuçlarından anlarız. Yağmur toprağa düştüğünde biz onun mahiyetini değil, çiçeklerin sessizce büyümesini görürüz. Bir lokma yeşil elmada hangi vitaminin hangi hücreyi nasıl onardığını bilmeyiz, bilmemize de gerek yoktur. Çünkü fayda çoğu zaman görünmezdir. Hatta faydanın özü görünmezliktir. Görünür olanın peşine düşen göz, bazen gerçeğin kendisini kaçırır. Bu dünyada birçok şey, neye yaradığını ancak yitirdikten sonra açığa vurur.

Bir kitap okuruz misal. Kapatırız kapağını, içinden felsefe çekip çıkardığımızı sanarız ama aslında yıllar sonra bir tartışmada hiç beklemediğimiz bir anda “Bu düşünce nereden aklıma geldi?” diyeceğimiz cümlelerin mayası o kitaptadır. Kitabın hangi cümlesi seni değiştirdi? Tam olarak neyi inşa etti içinde? 
Cevap bulanık, fayda ise sessizdir. Bir dostla konuşuruz, sohbet basit görünür: Çay, hava durumu, belki birkaç eski hatıra... Ama sonra yalnız geçen bir akşamda, o konuşmanın ruhumuzu ısıttığını fark ederiz. Çünkü fayda her zaman bağırmaz. O fısıltılarla gelir, dokunur ve geçer.

Bu ilke en çok da sosyal ilişkilerde geçerlidir. Annemizin yıllarca aynı sabırla hazırladığı kahvaltılarda gizli bir direnç taşınır bize. Hangi gün, hangi yumurta bizi güçlendirdi bilemeyiz. Yıllar sonraysa hasta bir sabaha uyandığımızda o kahvaltıların bizi bugünlere taşıdığını görebiliriz. Babamızsa bazen sadece omzundaki görünmez bir eldir. O el neyi düzeltti, hangi korkumuzu hafifletti bilinmez. Halk arasında da bu kimselerin değerinin ölünce anlaşıldığı söylenegelmiştir.
 
Spor yaparız, kaslarımız gelişir belki ama asıl fayda, bizi günün sonunda taşıyabilen dayanıklılıktadır. Haftalar sonra gözümüzü korkutan ağırlıkları kolayca kaldırabilmenin ya da o son tekrarı artık basitçe halledebilmenin verdiği zevk tarif edilemezdir. Yaşıtlarımızın bel ağrısı çekip merdiven bile çıkamadığını ya da stresli bir günün sonunda onlar yitip giderken bizler hala dimdik durabildiğimizde fark ederiz görünmez faydayı. Oysa ne kadar defa ter döktük, ne kadar “bir tekrar daha” dedik saymamışızdır bile.
 
Tıpkı niyet etmek gibidir. İçimizden bir şeyler geçiririz, inandığımzı ilaha yahut evrene, ama cevabın nasıl geldiğini çoğu zaman fark edemeyiz bile. Belki bir kapı kapanır, başka bir kapı sessizce aralanır. Oysa çoktan unutmuşsuzdur ne dilediğimizi, sadece sonuçları yaşarız. Yemek yeriz, ama iç organlarımızın hangisine nasıl hizmet ettiğini takip etmeyiz. Havuç göz için mi, kalp için mi, yoksa bağışıklık mı? Ama muhabbeti edilen yalnız lezzetlerdir. Fayda çoğu zaman sahne ışıklarından uzakta, perde arkasında icra eder sanatını.
 
Bir yabancıdan aldığımız o küçük bir gülümseme bile, günün sonunda bizi tükenmekten kurtarabilir. O kişinin kim olduğunu hatırlamayız. Hoş hatıralarımızda kimi zaman suretler yoktur, yalnzı kalbimizin nasıl ısındığını yahut korktuğunu biliriz. Daha da ileri gidersek, psikolojik süreçlerde bu ilke daha da keskinleşir: Terapiye gideriz, konuşuruz, ağlarız ancak o seansta mı değiştik yoksa üç ay sonrakinde mi her zaman farkına varamayız. Tam olarak kaçıncı kaşığım şu şuruptan, öksürüğümü kesmiştir? Kaçıncı bu merhemi sürüşüm yaramı kapatmıştır? Kaçıncı pasta üfleyişim beni yetişkin kılmıştır?
 
"Öğrenci hazır olduğunda, öğretmen görünecek." Belli ki bilgi de böyledir: Bugün öğrendiğimiz bir tarihi olay, belki yıllar sonra bir analizde zihnimizi keskinleştirecek ve ucu görünmeyen yollarımızı aydınlatacaktır. Belki okuduğumuz o edebî metin, aşkı ilk kez yaşarken bizi koruyacaktır. Matematik hocamızın kafamıza kitapla vura vura anlattığı ders belki de hayatımızı kurtaracaktır. Bilgi, zihnin raflarında sessizce bekler, yıllar geçip de doğru zaman kapısını çalana dek.
 
Sonuçta şunu diyebiliriz: Faydanın görünmezliği bir terkediş ve zayıflık değil aksine onun doğasıdır. Belki de hayatta daha hayırlı olan, faydayı ya da hakikati hissetmeden yahut sorgulamadan yaşamayı öğrenmektir. Tıpkı toprağın suya teşekkür etmemesi gibi böyle bir kimse de iyiliğe ve kötülüğe eşit derece kayıtsız kalacaktır. O kimse içni şöyle söyler Aurelius: “...Bir şekilde iyilik yaptığını bile bilmez... tıpkı mevsiminde üzüm veren asma gibi başka bir iyilik yapmaya geçer.”
 

Yorumlar

Popüler Yayınlar